13 Ekim 2016 Perşembe



Üç Maymun Mağdurları





    Canımız bu seferde Burdur için atıyor. Genç bir kadın, dul bir adam ve bir tecavüz olayı… 24 yaşındaki yabancı asıllı bakıcının acizliğini defalarca kullanan adam şuanda tutuklu yargılanıyor.
  
  Adnan D. Burdur’un Bucak ilçesinde kaybettiği eşinin ardında bıraktığın 6 yaşındaki bir çocuk ve çocuğun bakıcısı ile birlikte yaşıyordu.  Defalara tecavüz ettiği yabancı asıllı bakıcının hamile kalması ile olay açığa çıktı. Yabancı asıllı bakıcı korktuğu için daha önce şikayet edemediğini ve bir çok kez bu olayı yaşadığını ifadesinde dile getirdi.
  
   Hizmetçinin hamile kalması üzerine adam merdiven altı bir doktor ayarlayıp, kadının karnındaki çocuğu düşük yaptırarak yok etmeyi planlıyordu. Doktoru eve getiren ve planını gerçekleştiren Adnan D. kadının karnından çıkarttıkları pıhtılaşmış kan yumağını - yani bir canı-  sokağa atmasıyla kadının annelik içgüdüsü ve kadınlık gururunun şahlanması bir oldu ve şikayete gitmesine yol açtı.
   
   Tarihçi Amanda Lea Miracle bu tarz bir olayla ilgili denemesinde, “Doktor lazımlığın içindeki dölüt ve döleşini sokağa döktü. Yoldan geçen bir domuzun bunu bir çırpıda yiyip bitirecek olması genç kız için bir başka küçük düşürücü durumdu,” diye yazıyordu.
   
   Bakıcı genç kadının yaşadığı da aynı Miracle’nin dile getirdiği gibi aşağılık bir durum olmuş. Ama neden kadın olaylar bu noktaya gelene kadar hiç şikayet etmemiş? Bu kişilerin çevresindeki insanlar bir farklılık olduğunu hiç mi anlamamış, neden bu kadar duyarsızız?  O adam nasıl olur da böyle bir zihniyetle bu toplumda barınabilir?

   
   Sorun susan mağdur insanlar mı? Mağduriyete uğratan kişiler mi? Yoksa bunları gördüğümüz hâlde tarafsız kalan toplum mu? Bir, üç maymun oyununu tutturduk gidiyoruz. Kimse ne duyuyor, ne görüyor, ne de biliyor. Bu şekilde devam edersek daha çok bunun gibi haber yayınlanır, hatta ve hatta yayınlanmayan, hiç bilinmeyen bir sürü daha böyle olay yaşanır. İçimiz de anlık bir acı ve burukluk kalır sadece. Ne yazık ki anlık burukluklar 5 dakika sonra unutulur. Ama birileri bunları yaşıyor. Unutmamak lazım ve en önemlisi artık şu 3 maymun oyununu bitirmeliyiz.



               (Olay gerçek değildir. Farkındalık yaratmak amacıyla kurgulanmıştır.)

31 Ocak 2014 Cuma

 GÜNDOĞARKEN-TERLİKLİ ŞARKI


   Bazı şarkılar var ki insana kendini olduğundan daha iyi hissettiriyor.Hani o suçluluk duyduğun anlarda bile huzuru yakalamanı sağlayan o şarkılardan bahsediyorum. Bence 'TERLİKLİ ŞARKI' 'da o şarkılardan biri.

   Kendimi ne kadar yenilmiş hissetsem de bu şarkı beni yüceltiyor. Hayır hayır, sen kötü değilsin dünya kötü diyor-sanki-. Ruhuma dokunuyor resmen. Zaten insanın ruhuna dokunan şeyler onun hoşuna gitmez mi ?

                                              Kalksam duraktan dolmuş gibi
                                              Arka koltukta unutulmuş gibi
                                              Terliklerimle gelsem sana
                                              Sonunda aşkı bulmuş gibi

'Dededen kalma terlikleri giyerek bir dolmuşa atlayıp aşkı arama isteği uyandıran bir şarkı benim için. Öyle güzeldir ki bu şarkı, aceleden yanınıza bozuk para almadığınızı hatırlayıp , geri dönersiniz sokağın başında ki evinize.'

25 Ekim 2013 Cuma

ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİMİZ

   İnsanlar ne kadar yenilikçi ve adil olduklarını söyleseler de, ellerinde olmadan sorgulama zihniyetine bürünürler. Çoğu zaman istemsiz de olsa peşin hükümlü oluyorum, sanırım bu bizim içimizde var. En çokta birbirimizi sorguluyoruz. Birbirinden farklı yaşantılarımız, farklı düşüncelerimiz, farklı seçimlerimiz gibi farklı olan her şeyi sorguluyoruz. Evet, bunu gerçekten yapıyoruz. iyi midir, kötü müdür, bu sorgulamalar bizim doğru yolu bulmamız için bir anahtar mıdır bilinmez yada 'doğru yol ' diye bir kavram gerçekten var mıdır ki? Sonuçta her ne kadar sorgulayıp kabul etmez istemesek de 'farklıyız' ve bu farklılıklar bizlerin farklı doğru yollarımız olacağını gösterir. Yani bizleri doğru yola sokmayacağı kesin ama yolumuzdan çıkarmasa şükür diyebileceğimiz bir toplumun içinde yaşıyoruz zaten şu sıralar. 

   Çok garip gelir bana, bilmiyorum sizlere de garip geliyor mu (ee sonuçta farklıyız size garip gelmeye de bilir :)). Neden sorguluyoruz ki bu kadar? Birbirimize 'Eyvallah' deyip birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmek varken neden? Gerçekten çok garip. Sonuçta bir şekilde birlikte yaşadığımız insanlar var en azından onlar sorgulamasa diyoruz gerçi yoldan geçen bir başka insanın sorgulaması da daha garip tabii. Sonuçta neler yaşadığımızı bilmeden fütursuzca sorgulamak... işte bu sorgulanması gereken bir durum. 

   'Özgürce yaşayıp , yaşadığım gibi de ölelim kime ne yahu!! ' diye haykıranlar da var, ee onlara ne oluyor ki, onlar istedikleri gibi yaşayabiliyorlar mı acaba ? Bilinmez ama bizi biz yapan bu bastırmak değil aksine dışa vurmalıyız. Çünkü biz, biz olmak istiyorsak yani bir birey olmak istiyorsak bunu yapmalıyız. Bunu yapmazsak sıradanlaşırız ve insanlar gerçekten sıra dışı varlıklar. Bize bahşedilmiş bu sıra dışı özellikleri bastırmak yaradana da ayıp etmek olur bence. 

   Kendimi birazda olsun anlatabildiysem ne ala bana. sorgusuzca yaşamanız ümitlerimle , iyi akşamlarrr..:)

14 Ekim 2013 Pazartesi

Yol Arkadaşım
   İnsanlar yolculukların onları yorduklarını söylüyorlar. Oysaki bu durum bende aksine bir dinlenme, kendimle kalakaldığım için bir kafamı toplamamı sağlıyor. Anlayacağınız yolculuk bana iyi geliyor. Kafamı arkama yaslayıp gittiğim yeri, geldiğim yeri, kendimi, başkalarını, olayları düşünmek için inanılmaz bir fırsat yolculuk zamanları. Hele ki uzun tren seyahatleri... Birde yol arkadaşı diye bir kavram var her ne kadar bizim ülkemizde insanların birbirine güvensizliği yüzünden sabote edilse de biraz şansınız varsa bir yol arkadaşı edinebilirsiniz. Mesela ben geçenlerde Karadeniz güzergâhından geçen bir tren seyahatinde bir insanla tanıştım. Bu tabir bazılarına garip gelebilir 'insan' kimdir nedir bu insan kadın mıdır erkek midir yaşı kaçtır işi nedir?? Sorularr sorularrr....? İnanın vaktimizi böyle önemsiz konuları konuşarak harcamadık birbirimizle herkesle paylaşamadığımız fikirlerimizi paylaştık ben konuştum o dinledi o konuştu ben dinledim o konuştu ben dinledim... Belki bir birimizi tanımamanın vermiş olduğu bir rahatlık olduğu için muhabbet uzadıkça uzadı. Sorgusuz onayladık birbirimizi 'EYVALLAH' dedik birbirlerimiz fikirlerine, belkide ben ona karşı çıksam ne diyorsun sen öyle olur mu hiç desem o da bana demediğini bırakmayacaktı ama ne o sorguladı nede ben. İnanın o tren yolculuğunun hiç bitmesini istemedim. Keşke dedim kendi kendime keşke şuan dursa hayat hep böyle kalsam, kafam rahat olsa derdimi dinleyecek biri olsa, düşünmesem başka bir şey iş hayatını, okul yaşamının, evlilik telaşesinden sıyrılıp o anda o kısacık tren seyahatinde çakılı kalmak istedim. Ama tren yolculuğu da bitti yol arkadaşımla olan muhabbetimde. Sakın sanmayın onunla bir daha konuşmadım, tabiki konuştum hala konuşuyorum ama yolculuktaki lezzeti alamıyorum çünkü kafam da hep bir şeyler oluyor. Ya öğle aramda konuşuyorum aklımda öğleden sonra yapacaklarım oluyor ya akşam konuşuyorum yarın için endişelerim oluyor ya da ailemle oluyorum, tabi hiç bir aile onun kadar hoş görmez düşüncelerimizi bu yüzden gene rahat umarsız olamıyorum. ama elimde sadece o 3 saat kaldı, hayattan sıyrılıp umarsızca yaşadığım 3 saat.....

12 Eylül 2013 Perşembe

Pazar Yeri Huzuru

    Merhabaaa hepimize iyi gecelerr... 'Mutluyum ben!'  demek için ne gerekir? Mutlu nasıl olunur ya da? Ya da mutluluğun bir sonu, sınırı var mıdır? Ne kadar mutluluk bizi tatmin eder ?? Sorularr sorularr, hiçte bitmez bu sorular uzarr gider. Ama bence mutluluk çok geniş bir yuvarlak ve çoğu insan yuvarlağın içine girip ben mutluyum der, ancak yuvarlağın içi boştur kenar çizgilerinde duran insanlar gerçekten  mutludurlar. Onlarda basit, saf şeylerden mutlu olanlardır aslında ve o yuvarlağın çizgisinde bulunan gerçekten mutlu insanlar içeride kendini mutlu sanan insanlara acırlar.
  Çok basit aslında mutluluk mesela ben bu gün çok uzun bir cadde yerine kurulmuş bir pazar yerine girdim ve cadde boyunca yürüdüm. Etrafımda bir sürü insan vardı. Hepsinin de kendilerine ait bir sürü işleri. Kimsenin umurunda değildim aslında. Kalabalığın içinde sıradan biriydim sadece kimisi yanımdan geçerken omzuma çarptı, kimisi ayağıma bastı, ama ben o anda mutluydum kim bozabilirdi ki bunu? Ben o anda boş vermiştim her şeyi kafam tamamen boştu. Olayların içindeydim ama etkisiz elemandım sanki. Kısa bir süre olsa da ben gerçekten mutluydum. Ne kadar basit ne kadar kolay bir mutluluk aslında zaten mesele böyle masum mutlulukları bulabilmekte değil mi?  Böyle mutluluklar gerçekten kısa süren değerli anlardır mesela benim ki cadde bitinceye kadar sürebildi cadde bitti ve hayatımdaki rolüme geri döndüm sorumluluklarım yüklendi ve ben her zaman ki ben oldum arkama baktığımda ise sadece gülümseye bildim çünkü gerçekten komikti böyle bir olaydan huzuru mutluluğu bulabilmem ama bulmuştum işte ne mutlu bana... Keşke hiç bitmese derdim ama zaten hiç bitmez ise kıymetini anlayabilir miydim ki. Her zaman elimizde olan bir şeye bu kadar değer verebilir miydik acaba? Hiç zannetmiyorum. her neyse bir sonraki yazımda görüşmek , masum mutluluğu yakalamanız üzere hoşça kalın......